14 Aralık 2010 Salı
17 Kasım 2010 Çarşamba
7 Kasım 2010 Pazar
25 Ekim 2010 Pazartesi
21 Ekim 2010 Perşembe
7 Ekim 2010 Perşembe
3 Ekim 2010 Pazar
14 Eylül 2010 Salı
geleneksel mandırbaşı içmecesi
7-8 senedir yapıyoruz bu etkinliği.yaz sonuna doğru bizim bahçede, çardakta, akşam üstü başlayıp gecenin ilerleyen saatlerini görüyoruz.son iki senedir ben zamanı ayarlayıp cide de bulunamam sebebiyle yapamamıştık.olsun eski enerjimizi kaybetmemişiz.
kadro aynı, 8 senedir. birileri bazı seneler denk getirip olamıyor aramızda tabi.yine bayram vesilesiyle bir araya gelmiş çocukluk arkadaşlarının eski günleri hatırlayıp, bazen siyaset bazen spor konuşup, bazen gelecek hayalleri kurduğumuz güzel gecelerden biriydi. mezeler, ortam kısaca her şey güzeldi. yalnız birisi dedi " kadın sesi eksik" diye. güldük bayağı. bazen de böyle olsun.
7 Eylül 2010 Salı
van kalesi
İnsan okuyarak mı çok öğrenir, gezerek mi? Onu bilmiyorum ama yalnızca okursan bir şeyler eksik kalıyor o kesindir. Yola vurmak lazımdır bazen kendini. Ve bir sabah başlayacaksın belki Karadeniz’in nemli, serin,yeşil, yağmurlu bir yerinden.Kulağında tulumun sesi eksik olmayacak tabi. Kars’a kadar gideceksin. Karı, kazı, kızı meşhur olan Ermenilerden kalma Rus şehrine.Sonra devam edeceksin Doğubeyazıt’ a kadar ki, bakacaksın İshakpaşa sarayından Doğubeyazıt ovasına, bir yanda Ararat. “Kars çocuklarında Kars’ı” mıdır bilmiyorum ama Van çocukların Van ı o kesindir.Ve insan yaşadığı yere benziyordu ya, o yerin suyuna, toprağına, benim hoşuma gidende asıl odur.Gidebilseydik Muş-Tatvan yoluna güllere ve devlete inanmazdık orası da kesin.
artık gezimizinde fotoğraflarında sonuna geldik.tek pişmanlığım van ın meşhur kavaltısını yapamaktı (ramazan dolayısıyla kapalıydı çünkü).olsun :)
3 Eylül 2010 Cuma
2 Eylül 2010 Perşembe
31 Ağustos 2010 Salı
çanak köyü
çıldır gölü kenarından kars a doğru giderken bizi alan abinin arabası çanak köyünde bozulunca bende bu vakti değerlendirip fotoğraf çektim.yeni insanlarla tanıştık.adres aldık fotoğraf yollayacaz :)
çıldır gölü
hopadan kars a varmaktı o günkü hedefimiz fekat geceye kaldık.bizde çıldır gölünün kenarında kamp yapmaya karar verdik.
kemalpaşa
ayderden indikten sonra hopadan daha doğudaki kemalpaşa ya gittik.güven arkadaşın evine misafir olduk.çay topladı arkadaşlar.güzeldi.
30 Ağustos 2010 Pazartesi
15 ağustos ayder-ayder yaz etkinliği
uzun zaman oldu. nerdeyse 15 gündür geziyorum.ta giresundan van a kadar otostopla gittik valla. çokta fotograf çektim. ayderle başlıyım öyleyse.dksk yaz etkinliği.7 gün süren trans etkinlik.ayderden başlayıp yine ayder de bitiyor. tabi ben ikinci gün kendimi sakatladım.zirve yapmaya çalışırken, sağlam olmayan bir taşa basıp dengemi kaybettim. toparlayacam derken sivri bir taş ayağıma girdi resmen.zorunlu olarak aşağıya indim tabi.13 dikiş attılar. şu anda iyiyim gayet.ama kaçırdık güzelim etkinliği. eğlencesine gittim tabiki de.horon filan süperdi :) bunlar ilk iki gün çektiğim fotograflar ve son gün fotografları.
5 Ağustos 2010 Perşembe
1 Ağustos 2010 Pazar
28 Temmuz 2010 Çarşamba
karaöz- olimpos uzun yürüyüşü
uzun bir aranın ardından yazıyorum bu sefer.1 aydan fazla oldu.halim kardeşim ısrar etmese bir süre daha sürecekti bu ara. zor bir dönemdi aslında. herşeyin yolunda, rayında gittiğini düşündüğüm bir dönemde yaşadığım sıkıntılar canımı biraz sıktı.güvendiğimi düşündüğüm insanların bu güven kelimesinin hakkını vermediğini görmek beni hayal kırıklığına uğrattı. olsun diyelim hayat devam ediyor.
dksk nın 23 nisan karaöz - olimpos uzun yürüyüşünden fotoğraflar. cuma sabahı karaöz den başladık yürümeye ve yaklaşık bir- bir buçuk saat sonrasında korsan koyuna vardık. 2 saate yakın denize girdik.çok eğlendik.sonrasında o gece kamp yapacağımız gelidonya fenerine ulaştık.manzara şahaneydi. insanın ayrılası gelmiyor. 2. gün gelidonya fenerinden adrasanın 4-5 km ötesine kadar yürüdük.kamp yapacağımız yere varmadan seralardan geçtik.o yorgunluğun üzerine yediğimiz meyvalar gerçekten şahaneydi. 2. gün bir ekip kamp yerini geçtiği için biraz telaş olsa da bu işin tuzu biberi olarak kaldı hafızada. son gün olimpos a vardık. bi kaç arqadaş olimpos olayını biraz uzattık bir gün sonra döndük.
ne diyim çok eğlendim.kafam biraz dağıldı. iyi geldi :)
kahvaltıların en bi güzeli
güzel bir cumartesi günü, istanbulda kaldığım günlerin içinde tek hava güzel olan gün( diğer günler ya kar yağdı yada gri soğuk bir istanbuldu) boğazda kahvaltı. daha ne olsun. katkılarından dolayı sayın tufan turan a teşekkürler. belediyeye ait eski bir iskeleydi sanırım burası, çok ta pahalı değil ha öyle ve sınırsız çay var. 2-3 saat bu manzaranın keyfini çıkartıyorsunuz. güzeldi...
Pierre Loti
Bu sefer kadıköy- taksim sınırlı İstanbul ziyaretlerimin(ne yazık ki öle oluyor çoğunda) dışına çıkıp değişik yerlerde gezebildim.bunlarda biri Pierre Loti.Aslında ben de olan ilginç öyküsü şu; 4 yıl şu fotoğraflarda da gözüken haliç köprüsünün Halıcıoğlu ayağında okuyup bir kere merak etmedim ve gitmedim Pierre Loti ye. İşin aslı bu seferde sırf meraktan gidelim diye tutturdum biraz tufana.işte oturduk birer çay içtik biraz da dolaştık.bütün numarası da bu zaten güzel bir haliç manzarası var kabul ama o kadar.
Pierre Loti 1800 lü yılların sonlarında Osmanlıyı ziyaret etmiş denizci-yazar bir Fransız. İstanbul da gördüklerinden esinlenerek yazdığı Aziyade romanı sayesinde Fransa da dikkat çekmiş. Osmanlıda bizim Avrupa da tanıtımımızı yapıyor diye adama verilmedik nişan bırakmamış.Zamanında Aziyade den bir bukle okumuştum.Tam bir batı gözüyle doğuya bakış.Oryantalizm.Gördüğü her şeye sadece doğuya ait olduğu için hayran kalan bir insanı anlatan şeylerdi okuduklarım.Her şey o kadar abartıydı ki şaşırıp kalıyorsunuz, birazda bu yapaylığın, samimiyetsizliğin farkına varıp uzaklaşıyorsunuz. Ama Osmanlıdan günümüze değişen bir şey yok ne yazık ki. Bizi dışarıya olduğumuzdan farklı anlatanları el üstünde tutuyoruz. Hep birilerinin gözüne girmeye onlar gibi ileri medeniyetler seviyesine ulaşmayı öğrenmiyor muyuz yıllardır okul sıralarında.Aman neyse, Nazım Hikmet güzel yazmış:
Hatta sen
sen Pier Loti!
Sarı muşamba derilerimizden
birbirimize
geçen
tifüsün biti
senden daha yakındır bize
Fransız zabiti!
Not : son iki fotoğraf insanlar farkında olmadan birazda benim yüzsüzlüğüm sayesinde çekildi.sonrasında bana kendimi dikizci hissettiren tufana armağan ediyorum bu "senede bir gün" temalı fotoğrafları :)
vapurlar, deniz, martılar....melankolistanbul...
o kadar çok fotoğraf birikti ki bir türlü yükleyemedim buraya. tatil biraz sıkıntılı başladı aslında bitti herşey derken hoca proje raporunda düzeltme isteyince bütün moraller bozuldu.neyse öle böyle hallettik geçtik dersten. bende kendimi bu can sıkıntısıyla, hayatımın (anlamsız) gidişatının bir türlü iyi gitmemesinin getirdiği kendine güvensizlik ve melankolik halimle istanbul da buldum.uzun zamandır gitmeyi planlıyordum aslında yazın yaşadığım bir kaç can sıkıcı olay istanbul dan uzak tutuyordu beni ama sevdiğin insanların bir kısmı orada olunca dayanamadım gittim.iyi de yapmışım :)
anlatacak çok şey var ama ilk önce bu güzel istanbul klasiklerinden başlamak istedim.vapurlar deniz ve martılar belkide en çok özleten şey kendini ankara da. çok uzatmayayım ezgi,tufan ve reha ya herşey için teşekkür edip burada bırakalım şimdilik.
not 1: reha tam bir "uzak" pozu verdi.güzelde oldu :)
ODTÜ MT 5. Geleneksel Rock'n Blues Günleri
5. odtü rock'n blues günleri başladı.halimbo kardeşimizi dinlemeye gittik bizde esmer kardeşimle. halimlerin gruptan önce jackhammer vardı.valla ne diyim ben gayet başarılı buldum çok sağlam çaldılar.hele o high hopes solosu var ki azım açık izledim valla.led zerrinde başarılıydı ve eğlenceli konserdi.güldük dinledik eğlendik.müziğe doyduk gerçekten. halimbo kardeşim bir grubun içindeyse zaten sıradan bir isim olsaydı asıl o zaman şaşırırdık. led zeppelin tribute gibi anlaşılıyor başta ama rainbow dan bb king e scorpions tan yavuz çetin e kadar değişik bir çok şarkı çaldılar. led zeppelin de çaldılar tabi ki iki tane. eğlenceli konserdi o kadar yorgunluğa rağmen iyi kotardılar. bir kaç teknik aksaklıkta olmasaydı "efsane" olacaktı ama neyse bir daha ki sefere artık.
ılgaz dağı
uzun zamandır yeni kayıt giremiyorum.sebepleri var tabi hem okul çok yoğun hemde fotoğraf çekecek yeterince malzeme bulamıyorum.
neyse, hafta sonu ılgaz a gittik dostlar.yeni yılın ilk günü bu soğukta dağ başında ne işin var diye soranlar olabilir, yerine yapacağım daha iyi bir şey yoktu ilk cevabım olacaktır.ikinci cevabım ise buna ılgaz etkinliği süresince karar verdim, herkesin sahip olduğu tatili bırakıp,sıcak evini bırakıp, iyi yemek yiyebilme ihtimalini bırakıp, şehrin "güvenliliğini" bırakıp dağcılık yapması için kendince nedenleri olmalı diye düşünüyorum.benim ilk baştaki nedenim güzel yerler gezip güzel fotoğraflar çekebilmekti. ama artık yalnızca bununla sınırlı kalmadığını düşünüyorum. dağda iken bir çok şey öğreniyorum belki bildiklerimin üzerinden de tekrar geçiyorum. size birlikte yaşamayı, paylaşmayı, birbirinden sorumlu olmayı öğretiyor en başta. birlikte yaşamak derken 40 - 50 kişi.herkes birbirinden sorumlu. çünkü bir kişinin bile yapacağı sorumsuzluk diğerlerinin hayatını etkileyebilir. oradan en önemli öğrenilmesi gereken şey bence sadece kendinizi düşünmenizin veya kendi sorumluluğunuzu yerine getiriyor olmanızın gerçekte birlikte yaşam için yeterli olamaya bildiğinin farkına varabilmeniz. kendi sorumluluğunuzu yerine getirseniz bile başkalarına yardım etmeyi öğreniyorsunuz çünkü aslında siz orada herkesten sorumlusunuz. bu yüzden belki de artık şehre döndüğüm zaman insanlar arasında ki bu paylaşımın olmaması aslında herkesin kendini düşünüyor olmasını garipseyeceğim herhalde.
tabi ki ilk amacımı da yerine getirmeye gayret gösteriyorum bu arada.fırsat buldukça fotoğraf çekiyorum.ama siz de hak verirsiniz ki bu dağ da eğer o arada yürüyorsanız biraz tehlikeli oluyor.bu yüzden aslında gördüğüm bir çok güzel kareyi de kaçırıyorum
neyse John Berger bi kelamıyla son veriyim: "Fotoğraf için bu[alternatif ilkeler], kendisini dünyanın geri kalan kısımına haber ileten biri olarak değil, fotoğraflanan olayların konusu olan insanların kayıt tutucusu olarak görmek demektir. Canalıcı bir ayrımdır bu." olaya sanırım birazda böyle bakıyorum.
Lhasa de Sela
Bir öykü perisi daha aramızdan ayrıldı. Tom waits in kadın versiyonuydu, "kucağına bir kıvrılsam uyusam" dedirten bir sese sahipti.
kendisini evrenselmüzik sayesinde tanıdık. bir ressam, bir gezgindi, "duvara karşıydı". kısaca bir kadın dünya ozanıydı.
göğüs kanserine yenik düşüp aramızdan ayrıldı. hayatını kaybettikten sonra montreal e 40 saat kar yağmış. doğa onu böyle uğurlamış.
paşanın baş ucu şarkıcıları
"efsane" geceydi.eğlendik yedik içtik güldük baya.halim kardeşimin sözleriyle
"sanki rxn sınavı öncesi rapor almışcasına gülmüşüz, veyahut adisyona bir bira eksik yazılmışcasına, veyahut sanşaynda çay içmişizde çok güzelmişcesine, veyahut salata çok güzelmişcesine tamam anladım, gülmek için çok sebep var, devam etmicem
bi de son eklicem bi tane, gözleme yemişiz de içine yanlışlıkla kaşarı boca etmişlercesine"
"sanki rxn sınavı öncesi rapor almışcasına gülmüşüz, veyahut adisyona bir bira eksik yazılmışcasına, veyahut sanşaynda çay içmişizde çok güzelmişcesine, veyahut salata çok güzelmişcesine tamam anladım, gülmek için çok sebep var, devam etmicem
bi de son eklicem bi tane, gözleme yemişiz de içine yanlışlıkla kaşarı boca etmişlercesine"
27 Temmuz 2010 Salı
iki dil bir bavul
efenim geçtiğimiz pazar günü gittik filme nihayetinde.ne zamandır fragmanı dönüyordu feysbuk ortamlarında haliyle bayağı merak etmiştik. sayın merata vealican kardeş mitinge çağırmıştı beni ama ben tembellik edip birazda gitmedim daha sonra onları ikna edip filme gittik.
film hakkında kısaca birşeyler yazayım izninizle.genel anlamıyla filmi beğendim.yani kurgu senaryo hoşuma gitti.harcanılan emek takdire şayan gerçekten.düşünün ki iki adam bir projeyle bölgede gezerken bir öğretmene rastlıyolar ve bu film ortaya çıkıyo.herşey gerçeğe çok yakın.vertovian bir sinema anlayışı kanımca.cumhuriyet idealizmini ve oryantalizmi alaşağı eden bir film olmuş.tabi ki teknik hatalar olabilir bu kadar imkansızlıklar içinde.yer yer komik yer yer sarsıcı konular işlenmiş.gidilip görülmeli diyorum sonuç olarak.
film hakkında kısaca birşeyler yazayım izninizle.genel anlamıyla filmi beğendim.yani kurgu senaryo hoşuma gitti.harcanılan emek takdire şayan gerçekten.düşünün ki iki adam bir projeyle bölgede gezerken bir öğretmene rastlıyolar ve bu film ortaya çıkıyo.herşey gerçeğe çok yakın.vertovian bir sinema anlayışı kanımca.cumhuriyet idealizmini ve oryantalizmi alaşağı eden bir film olmuş.tabi ki teknik hatalar olabilir bu kadar imkansızlıklar içinde.yer yer komik yer yer sarsıcı konular işlenmiş.gidilip görülmeli diyorum sonuç olarak.
aşağı mahalleyle maçımız var
felsefeden arqadaşlarla bizim çocuklar maç yapıyomuş.fotograf makinası yanımdaydı bende çektim.eğlenceliydi bayağı.tribun diyarbakır tribünü gibiydi.herkes sahadakine laf atıyodu:) özellikle ural a takılan lakaplar bizi bayağı güldürdü( koray ve ernst). felsefeci cocuklar baya iyi oynayıp farklı bi şekilde kazandılar maçı (12-4). ee bizimkilerde içki var sigara var kumar var.zor tabi.bide adamlar felsefeci, düşünerek oynuyolar :)
kürk mantolu madonna
aşk üzerine bir çok kitap yazılmıştır heralde.ama belki hiç biri bu kadar yalın, sade ve etkileyici olmamıştır. romanların şiiridir* kürk mantolu madonna belkide. bir varoluşçu denemedir. sabahhattin ali nin aslında uzun bir öyküsüdür bu. bir zeki demirkubuz filmi olmaya layıktır. erkek ve kadın doğasının şeklidir belkide anlatılan.bizi içine sokan hepimizin yaşadığının resmidir. özellikle benim hep yaşadığımın...
altını çizdiğim bir kaç alıntı şöyledir...
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
altını çizdiğim bir kaç alıntı şöyledir...
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
elmadağ yürüyüşü
dostlar sonunda başlayabildim dksk'ya(dağcılık ve kış sporları kolu). makineyi aldığımdan beridir bir gezme, görme isteği oluştu bunu daha önce yazmıştım.tabii ki ankara nın gezilecek yerleri sınırlı ne yazık ki. bunun içindir ki birşeyler yapmak gerekiyordu. dağcılıkta ki bir çok arkadaş topluluğa katılmam konusunda zaten nicedir ısrar ediyordu. bende en son bu kaçkar dağları kampının fotoğraflarını görünce dayanamadım ve başlamaya karar verdim. kaçkarlara gidebilmek için olacak bundan sonraki azmimin çoğu. hem de bir çok yeri görecem gibime geliyor. neyse dağcılık tabii ki öz disiplin gerektiren bir spor sonuçta. önemsemekte lazım anlatılanları.
elmadağ yürüyüşü yaklaşık 6 saat sürdü. atakule den başlayıp 6 saat boyunca yürüdük.indik çıktık tepeleri.hava çok güneşli ve sıcaktı. baya yandım güneşten. güzeldi. eğlenceliydi.yeni insanlarla tanıştık.mutlu olduk. sonunda da sakarya ya gidilip içildi topluca.
elmadağ yürüyüşü yaklaşık 6 saat sürdü. atakule den başlayıp 6 saat boyunca yürüdük.indik çıktık tepeleri.hava çok güneşli ve sıcaktı. baya yandım güneşten. güzeldi. eğlenceliydi.yeni insanlarla tanıştık.mutlu olduk. sonunda da sakarya ya gidilip içildi topluca.
antika pazarı
her ayın ilk pazarı ayrancı pazarına antika pazarı açılıyor.bu sefer ben de gittim.alican la gidecektik ama pınar hastaymış kısmet olmadı. pazar gayet güzel.yaklaşık 1,5 saat dolaştım.insanlar çok sıcak kanlı bişi sorduğunuzda hemen anlatmaya başlıyolar.özellikle fotografçı iki amca var onlarla baya bi sohbet ettik.bi tane küçük saat aldım.herşey güzel ama biraz pahalı sanırım.şu şapkaları almak istedim ama 35 lira.alamadım :(
hemen yan tarafınada organik pazar açılıyo.organik pazar her pazar günü varmış.ordaki insanlarda gayet sıcak.ilk defa bi pazarı dolaşırken zevk aldım valla.herkes sattığı şey hakkında bilgi veriyo.ama öyle satıcı gibi değil sanki arkadaşınız size bişi anlatıyo.çok güleryüzlü insanlar.pazarcılar kadınlı erkekli genelde aileler.tam fotograf çekiyodum biri kolumdan tuttu.şaşırdım.gel burayı çek dedi.yine şaşırdım.meğersem pepino diye bir meyve var.adam onu satıyomuş ve beni gazeteci filan sandı heralde.sonra o anlattı ben dinledim yarım saat filan.diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı :) eğlenceliydi baya.aldım bi tane pepino.tadı kavuna benziyo.haftaya yada ondan sonraki hafta bidaha gidicem sanırım :)
hemen yan tarafınada organik pazar açılıyo.organik pazar her pazar günü varmış.ordaki insanlarda gayet sıcak.ilk defa bi pazarı dolaşırken zevk aldım valla.herkes sattığı şey hakkında bilgi veriyo.ama öyle satıcı gibi değil sanki arkadaşınız size bişi anlatıyo.çok güleryüzlü insanlar.pazarcılar kadınlı erkekli genelde aileler.tam fotograf çekiyodum biri kolumdan tuttu.şaşırdım.gel burayı çek dedi.yine şaşırdım.meğersem pepino diye bir meyve var.adam onu satıyomuş ve beni gazeteci filan sandı heralde.sonra o anlattı ben dinledim yarım saat filan.diğer arkadaşlarıyla tanıştırdı :) eğlenceliydi baya.aldım bi tane pepino.tadı kavuna benziyo.haftaya yada ondan sonraki hafta bidaha gidicem sanırım :)
eski zamanlardan
bu fotografları reha getirdi.bende scan ettim.sanırım 70 lerin sonu 80 lerin başı cide de çekilmiş fotograflar.ömer abininmiş reha ordan almış.babamın gençlik halleri var.komik biraz ama ilginç fotograflar.özellikle en allttaki fotograf.o ne öyle ya nasıl düşündünüz öyle poz vermeyi allam yarappim :)
yaşlı kadının ziyareti
geçen seneki "yaşlı kadının ziyareti"nden kareler.güzel oyundu.oyunculuk ve sahne başarılıydı kanımca.gizemi izlemeye gitmiştik oda başarılıydı.odtü oyuncuları iyidir. muhaliftir.bu sene beckett oynasalar keşke.(aceba gerçekten ölemi :))
ezilenlerin geleneği
bu yaz okuduğum kitaplar hakkında yazıcam bişiler yavaştan başlıyım diyorum. daha önce harı yazmıştım.en son walter benjamin in son bakışta aşkı nı okuyorum.bitti bitecek.ama yine yazıyım dedim.aslında sadece tarih hakkında olan kelamlarında bi iki bukle koyucam buraya.yeter diye düşünüyorum.benjamin hakkında ilk hayatından bir kesiti anlatan "Benjamin-Dar Geçitteki Aydın" ı okumuştum Jay Parini den geçen sene.aslında hayatının ilginç bir yönü var.burjuva bir yaşam tarzı ve daha sonrasında alman faşizminin getirdiği sefalet içindeki bir son.şimdide yangın alarmını okumayı düşünüyorum.
Tarih Meleği
Hazırım kanat çırpmaya
"Dönsem," derim, "dönsem geriye"
Bir an daha kalırsam burada
Korkarım hiç dönemem diye.
–
Gerhard Scholem, "Meleğin Selamı"
Tarih Meleği
Hazırım kanat çırpmaya
"Dönsem," derim, "dönsem geriye"
Bir an daha kalırsam burada
Korkarım hiç dönemem diye.
–
Gerhard Scholem, "Meleğin Selamı"
benim annem cumartesi
yaw paso bandista dinledim bayramda.ne güzel şarkıdır arqadaş.bayıldım ya.benim annem pazar günü uyandırmadı valla yavrusunu.yapmış tatlıları börekleri.bayram için tabi.geleneksel bayramımız :) annem kendi için gelin teli ananem için de kocakarı gerdanı yapmış yanlız.ananemde buna pek bi bozulmuş.ee kocakarı olduk artık diyodu:) bayram.aile.güzel şeyler tabi.uzun süre görmeyince iyi geliyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)